GÖKYAY VAKFI HAKKINDA
Gökyay Satranç Spor ve Kültür Vakfı; Akın Gökyay tarafından 14 Ocak 2013 tarihinde,
Analitik ve çok yönlü düşünmeyi sağlayan satranç sporunun özellikle gençler arasında yayılmasını ve benimsenmesini sağlayarak sağlam düşünce sahibi gençler yetişmesine katkıda bulunmak,
Satrancın sadece bir zeka oyunu değil ülkelerin kültür ve tarihini yansıtan bir enstrüman olduğunun anlatımı ve bu anlayışla dünya barış ve anlayışına katkıda bulunmak,
Her bir satranç takımının mensup olduğu ülkenin sanatını ortaya koyan bir sanat eseri olduğunu göstermek,
Satranç sporunu sevdirmek amacı ile sportif etkinlikler düzenlemek, gereğinde bunlara bilfiil katılmak,
Satrancın sanatsal, kültürel, tarihi yönlerini toplumla paylaşmak üzere bir satranç müzesi açmak; yaşatmak,geliştirmek,sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur.
BİR MİNNET BORCU
Beni, annem Meliha Gökyay ile birlikte eğitip topluma yararlı, dürüst ve ülkesini çok seven bir insan olarak yetiştiren; dürüst olmayı, ülkemi sevmeyi öğreten, fevkalede başarılıi ve bilgili bir cebir-geometri öğretmeni, son derece iyi bir satranç oyuncusu olan, bana satrancı öğreten ve sevdiren, kendisine karşı her zaman şükran duyguları ile dolu olduğum babam ve önderim;
emekli Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden, müteveffa
Mehmet Gökyay’ın
aziz hatırası önünde şükranla eğilirim.
Akın Gökyay
SATRANÇ KOLEKSİYONERİ MİYİM?
BİLEMİYORUM.
Babam cebir-geometri öğretmeni olmasının yanı sıra aynı zamanda çok iyi bir satranç oyuncusuydu. Ben de onun yönlendirmesi ile satrançla ilgilendim. Babam beni karşısına alır, saatlerce sanki karşısında kendi ayarında bir rakibi varmışcasına benimle satranç oynardı ve tabii her zaman yenerdi. Aradan eper bir zaman geçtikten sonra arada sırada da olsa benim de oyun aldığım oldu.
Yıllar sonra iş hayatına atıldığımda, gerek ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğum firmaların iş ilişkileri nedeniyle, gerekse kar amacı gütmeyen uluslararası bir kuruluştaki görevim nedeniyle pek çok ülke gördüm. Elbette eşimle birlikte sehayat etmeyi sevmemizin ve onun büyük teşvik ve desteğinin de buna büyük katkısı oldu. Bu seyahatlerimiz sırasında dünyanın farklı yerlerinde, çok değişik satranç takımları bulduk. Bu takımları bulmak zor, bunları taşımak ve uçağa yüklemek ise ayrı zordu.
Koleksiyoner olmak gibi bir düşünceyle satranç toplamaya başlamadım. Yaptığım iş tasarımla çok yakından ilgiliydi. O nedenle hukukçu olmama rağmen ben de tasarım konusuna işim gereği özel ilgi duydum.
Nitekim 1975 yılında Milano’yu ziyaretim sırasında, bir cumartesi günü, mağazaların kapanma saatinden sonra, çok başarılı bir tasarım ürünü olan bir satranç takımı gördüm ve almak istedim. Bu merakım da bu tasarımla başladı. Daha sonra 4 değişik satranç takımı daha edindim.
Zaman içinde gördüm ki satranç sadece bir zeka oyunu değil, aynı zamanda ülkelerin kültürlerini ve geçmişteki önemli olaylarını bize yansıtan önemli bir vasıta. Bu nedenle satrancı kültürel bir yansıma ve barışın sembolü olarak benimsedim ve bugüne kadara 110 ülkeden 700’ün üzerinde satranç edindim. 2012 yılının Ocak ayında ise koleksiyon henüz 412 takıma sahipken “Dünyanın En Büyük Satranç Koleksiyonu” olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.
Halen eşimle birlikte seyahat etmeye ve satranç takımı toplamaya devam ediyorum.
Bir koleksiyoner miyim, yoksa güzel şeyleri toplayıp seyretmeyi seven biri miyim, bilemiyorum!